Elazığ
03 Kasım, 2025, Pazartesi
  • DOLAR
    38.25
  • EURO
    43.83
  • ALTIN
    4076.8
  • BIST
    9.317
  • BTC
    85102.848$

GÜVENİN ÇÜRÜYEN YÜZÜ

03 Kasım 2025, Pazartesi 08:13

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada izlediğimiz o kısa video, aslında uzun yıllardır içten içe biriken bir gerçeği yüzümüze çarptı.
Engelli bir vatandaş, pazarda salatalık satıyor. Müşteri seçiyor, taze olanları özenle poşete koyuyor. Satıcı, o salatalıkları tartıya götürürken fark ettirmeden çürükleriyle değiştiriyor. Birkaç salatalığın, birkaç liranın hesabı… Ama mesele para değil. Mesele, bu görüntünün hepimize ne anlattığı.

Bir toplumun çöküşü, bir bina gibi gürültüyle olmaz. Önce sessizce güven duvarları çatlar.
O çatlaklardan sızan güvensizlik, dostlukları, komşuluğu, ticareti ve hatta aileyi bile yavaş yavaş kemirir. Bugün bir pazarcı salatalıkta hile yapar, yarın bir başkası ölçüde, sözde, işte yapar. En sonunda kimse kimseye inanmaz hale gelir.
İşte o zaman toplum değil, sadece bir kalabalık oluruz.

Eskiden pazara gittiğinde “bunu yeğenime götür, tazedir” diyen esnafa inanırdık.
Bakkalın veresiye defteri, güven defteriydi.
Komşunun emaneti, sözlü bir antlaşma gibiydi.
Şimdi o güvenin yerini şüphe aldı.
Birine güvendiğinde “acaba beni kandırır mı?” diye içimizde bir ses konuşuyor.
Ve en acısı, bu sesin artık bizi koruduğuna değil, bizi zehirlediğine inanır olduk.

Belki diyeceksiniz ki “geçim zor, insanlar çaresiz.”
Doğru, hayat ağırlaştı. Ama insanoğlu ne zaman kolay yaşadı ki?
Zorluk insanı karakterli yapar, hileye değil; onura sürüklemeliydi.
Ekmeğin azaldığı dönemde bile dürüstlüğün eksilmemesi gerekir. Çünkü vicdan, açlıktan ölmez; ancak satılırsa kaybolur.
Ve bugün, toplum olarak kaybettiğimiz şey tam da bu: vicdan terazisi.

Bir zamanlar “komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen bir inancın evlatlarıydık.
Bugün birbirimizi kandırırken, kendi insanlığımızı da kandırıyoruz.
O engelli vatandaş belki bir anlık kazanç sağladı ama kaybettiği şey çok daha büyük:
Bir insanın kendine duyduğu saygı.
Çünkü insan, kimse görmese bile kendinden kaçamaz.

Sosyal medya, o olayı milyonlara gösterdi.
Belki çoğumuz öfkelendik, belki üzüldük.
Ama asıl önemli olan şu soruyu sormak:
Bizim payımıza düşen ders ne?
Güven sadece karşımızdakine duyduğumuz bir his değildir;
aynı zamanda kendimize tuttuğumuz aynadır.
Eğer bu aynada yüzümüze bakamaz hale geldiysek, suçlu o pazarcı değil, hepimiziz.

Bir gün pazara gittiğimizde, bir kilo salatalık alırken bile kalbimiz rahat değilse,
artık mesele ticaret değildir.
Bu, toplumsal bir hastalıktır: güven erozyonu.
Ve bunu iyileştirmenin tek yolu, küçük dürüstlüklerle yeniden inşa etmektir.
Bir tartıda değil, bir kalpte başlar o değişim.

Belki bugün çürük bir salatalıkla kandırıldık. Halbuki çürüyen şey toplumun vicdanıdır. O vicdan yeniden yeşermedikçe, ne pazarımızda bereket olur, ne kalbimizde huzur.

Amma fakat velakin yarın dürüst bir sözle, temiz bir niyetle yeniden yeşerebilir güven.
Yeter ki biz, başkalarını değil, önce kendimizi düzeltmeye niyet edelim.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum