ELAZIĞIN KAHVE VE ÇİKOLATAYLA İMTİHANI
30 Ekim 2025, Perşembe 14:35Kasım ayında Elazığ’da “Kahve ve Çikolata Festivali” yapılacağı duyuruldu. Kulağa hoş geliyor değil mi? Kahve kokusu, çikolata tadı, kalabalık stantlar, süslü afişler… Ama durun bir dakika! Elazığ’ın kahveyle, çikolatayla ne ilgisi var? Bu şehirde kahve ağacı mı yetişiyor, kakao mu üretiliyor? Yüzyıllardır bu topraklarda kahve kavrulmadı, çikolata üretilmedi. Peki o zaman neden böyle bir festival düzenleniyor? Bu sorunun cevabı, Elazığ’ın kimliğini anlamayanların zihninde gizli.
Festival dediğin, bir kentin ruhunu yansıtır. Bir şehir festival düzenliyorsa, o festival o toprağın kültürünü, emeğini, tarihini, değerini anlatmalı. Harput’un türküleri, tandırın dumanı, içli köftenin kokusu, üzüm bağlarının bereketi varken, Elazığ’ın adını “kahve ve çikolata” gibi ithal bir konseptle yan yana getirmek, bu şehre yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Çünkü bu festival, Elazığ’a bir şey kazandırmaz; aksine şehrin ruhunu silikleştirir.
Kahve ve çikolata Elazığlıya ne anlatır? Bu şehirde insanlar sabah kahvesini içse bile, o kahve bu toprakların ürünü değildir. Çikolata ise market raflarında gelir, fabrikası uzakta, üretimi başka iklimlerde yapılır. Oysa festival dediğin üreticiyi, yerliyi, esnafı destekler. Halkın emeğini tanıtır. Kahve ve çikolata festivali, Elazığlı üreticiye, çiftçiye, zanaatkâra ne fayda sağlar? Kime kazandırır? Cevap basit: markalara, ithal ürünlere, reklamlara…
Bu bir festival değil, ticari bir pazar organizasyonudur. Reklam şirketlerinin, markaların, fuar düzenleyicilerinin işine gelir bu tarz etkinlikler. Çünkü kentin adı, bir afişte dikkat çeker; insanlar gelir, tüketir, gider. Ama geriye Elazığ’a dair hiçbir şey kalmaz. Şehir tanıtılmaz, kültür tanıtılmaz, hatta yerel esnaf bile kenardan seyreder. Bu tür etkinlikler, şehirlerin ruhunu temsil etmez; sadece tüketim kültürünün vitrinidir.
Elazığ kendi öz değerlerine sahip çıkmalı. Bu toprakların kendine has bir mutfağı, bir tarihi, bir kültür mirası var. Harput mutfağı, dolanger tatlısı, sırın, içli köfte, orcik, üzüm, pekmez… Bunlar Elazığ’ın gerçek hazineleri. Eğer festival yapılacaksa, bunlar için yapılmalı. “Harput Kültür Festivali”, “Şire ve Üzüm Şenliği”, “Elazığ Mutfağı Günleri” gibi etkinlikler hem halkı bir araya getirir, hem şehri tanıtır, hem de yerli üreticiyi kalkındırır. İşte o zaman Elazığ gerçek anlamda tanıtılmış olur.
Her festival bir şehrin vitrini, vitrin ise karakteridir. Eğer vitrine ait olmayan bir ürün sergiliyorsanız, aslında kendi kimliğinizi gizliyorsunuz demektir. Festival dediğin yerli üreticiyi destekler, değer kazandırır, markalaşma sağlar. Kahve ve çikolata festivali bir kimlik yanılgısıdır. Bir şehrin kimliği, dışarıdan gelen kavramlarla değil, kendi değerleriyle yaşar. Bugün kahve ve çikolata gelir, yarın makaron ya da sushi festivali yapılırsa, Elazığ kendi özünü tamamen kaybeder. Bu tür etkinlikler, “modernlik” adı altında kültürel yozlaşmayı beraberinde getirir. Modern olmak, başkasını taklit etmek değil; kendi değerini çağın dilinde anlatabilmektir.
Bir çağrıdır bu:
Elazığ kendi sesine kulak versin! Bu şehir, tarih boyunca kültürün, sanatın, müziğin, misafirperverliğin merkezi olmuştur. Harput’un taş sokaklarında yankılanan türküler, kahve kokusundan değil; emeğin, alın terinin ve geleneklerin kokusundan beslenmiştir. Şimdi bu ruha sahip çıkmak zamanı.
Festival yapılacaksa, Elazığ’ı temsil edenle yapılsın. Şehrin adını ucuz reklam malzemesi gibi kullanan, kimliğini tüketim kültürüne teslim eden anlayışlara geçit verilmesin. Çünkü festival, sadece eğlence değil; bir kimlik meselesidir.
Elazığ’ın kimliği de kahve fincanında değil, Harput’un kalbinde saklıdır.


Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum